28 Ağustos 2016 Pazar

Sadece gülümse

Gülüşler insanı tanımlar, kimisi az güler ki ben az gülen insanlardan şahsım adına pek hoşlanmam. Bu demek değil ki çevremde sürekli kahkaha saçan insanlar isterim, gözleriyle gülmek tabirini severim ben. Herşeyin en içtenini ister en samimisini severim. Bir de gülüşüyle içimize huzur verenler, günümüze güzellik katanlar var.Peki nerden anlarız? Ben anladım. Uzuuun uzuuun bakışların altında yatan düşünceleri belki bilemeyiz ama içtenliği hissedebiliriz. Şu solumuzdaki sayesinde birçok şeyi anlarız aslında. Bana çok güldüğümü söylerler doğru. Çünkü bu hayatta yüzümü asmak yerine yapılacak daha değerli şeyler var.Sadece gülümse...

25 Ağustos 2016 Perşembe

Kokunuzdan hatıralara

İnsanların adını,yüzünü unuturuz birgün ama kokularını asla. Kokusunu severiz kimilerinin. Saçını koklamaktan kendinizi alamadığınız,  kullandığı vanilyalı esansları her yerde buram buram hissettiğiniz, üstünden parfümden çok yumuşatıcı kokusu aldığınız insanlar vardır elbet. Seneler önce doğum günümde çok yakın bir arkadaşım bana kullandığım parfümden almıştı , parfümümün adını bile bildiğini bilmiyordum. Şaşırdım. Üzerine iliştirdiği not "insanlar kokularıyla akılda kalır" gibi birşeydi. Tabii daha şairane.İşte demek istediğim koku izi denen şey peşimizi bırakmaz. Öyle güçlü bir duyudur ki bu, burnumuzdan hatıralarımıza bir kapı açar. Ulaştıkça onlara, hatırlarız. Unutamayız.

Dinle

Hava.... Rüzgar esiyor... Deniz öyle sakin ki. Öyle alıp götürüyor insanı. Dinlerim hep ben akan suyun sesini öyle alıp götürür beni. Herşeyden uzak denize yakın. Her kuma vuran durulmuş dalga sesi bizide durultur bir müddet. Düşündürür sakinlik. Saçımın , yüzüme çarpan esintiyle birlikte dans ediyor. Geçen gün oturdugum bankta, gözlerimi kapatıp odaklandığımı anımsıyorum. Yerde yuvarlanan yaprakların çıkardığı seslerle, agaç yapraklarının savruk hareketlerinin birleştiği bu günde dinlemekten oldukça haz aldım. Doğrudur. Dinleyemeyi bilmeyen insanlarla aynı havayı soluyoruz çoğu fakında degil sesinin.

11 Ağustos 2016 Perşembe

Hayat


Pişmanlıklarımdan asla pişman olmadım. Niye olayım ki? Hayat dediğimiz şey tamamen deneyimlerden oluşmuşken.... Bazen bir şeye üzülürüz, nedenini , neden olan kişiyi, kendimizi tartarız. Bir şeye seviniriz, sevdiğimiz şeyleri düşünürüz. Bunların hepsini deneyim yada pişmanlık olarak sonlandırmak kolay. Hiçbirimiz bunları deneyim olarak sonuçlandırmayız. Herşey bir deneyimdir oysa ki. Baktığımızda geniş pencereye, çok şey katar bize hayat. Sırf ağlamak için dram filmleri izleyen, hüzünlenmek için arabesk dinleyen çok arkadaşım var. Hayatlarına bakmadan, bazı şeyleri hissetmeye aç olanlar. Tüm bu açlıklar, doyumsuzluklar acaba iyi geliyor mu onlara?. Hayat yeteri kadar duygu yaşatırken bizlere, geniş pencereye bakamamak, bazı duygulara yetim olmak niye? Elde değil insanlar mum gibidir , yandığında çevresini aydınlatırken zamanla kendisinide tüketir....

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Hatıralar bizden öte

Hayatım boyunca hep bana alınan veya yapılan her hediyeyi saklamışımdır. Yani şu düşünce beni gerçekten üzüyor. "Eskiden değer veriyordum şu an vermiyorum" , "canımı acıttı", "canını acıttım". Zamanında hayatımda ilk defa bir çocuğa kutu içerisinde günlüğümü, kağıt üzerinde çizimden ilk animasyonumu, magnetlerimi, kartlarımı vermiştim. En derin duygularla, heyecanımın doruk noktasında onu ellerine tutuştururken aklıma ilk gelen şey , herşey bitsede, zaman birbirimizi bize unuttursada bu kutunun hep onunla olacağı düşüncesiydi. Zaman acımasız derler ya , acımıyor gerçekten. Duygularımızın paramparça olduğu zamanlardan bu zamana pişmanlık dolu günlere sayfa açıyoruz. Seneler geçti. Sordum. "Attın mı?". "Evet" dedi . Aklıma 16 yaşında gittiğimiz Duman konseri geldi; biletini kütüphanemin en üst rafında tuttuğum.... Normal bunlar, yaşanmışlıklara bağlı yapılan hareketler diyorsunuz bazılarınız. Sanırım ben kıyamıyorum atmaya hayatımdaki hayal kırıklıklarınında, sevinç ve heyecan dolu anlarında hatıralarını. Ben yaşadığım her anın bana kattığı güzellikleri olduğunu düşünen biri olarak, hatıralarımı çöp kutusuna terk edemiyorum. Mesela 3 tip defterim var benim, içinde çocukluğum yatıyor. Arada okuyorum, hatırlamaya ihtiyacım olduğunda. Her insanın hatırlamaya ihtiyacı vardır. Hatırlamaya ihtiyacı olmayanlar zaten unutmak istiyordur, ne acı çünkü hatıralar bizden öte.

4 Ağustos 2016 Perşembe

California dreamin

Yaptığı işe gönülden bağlanmanın , emek vermenin en yakın örneğiyle tanıştım iki gün önce. Bana heyecanlarını, stüdyoda prova esnasında karşısındaki arkadaşıyla aynı duyguya girip birbirlerine baktıklarındaki aldığı hazı, California'ya gitme hayalini yakında gerçekleştireceğini, kendi parasıyla araba alma düşüncesini, hatta ilk şarkı sözlerinden bir cümleyi koluna yazdırdığını anlattı. Etkilendim. Kolundaki dövmelerin , aklındaki fikirlerin, yaşamındaki cesaretin etkisinde kaldım. En güzelide duyduğunu duyabiliyordum. Gördüğünü görebiliyordum. Hayatımdaki neredeyse herşeyin zıt olduğu bu adamla tek ortak noktamız buydu. Sanat. Görmek, duymak, yaşamak, hissetmek. Bir yere bakarken tadını çıkarmak. Çoğu sıkıcı gelen şeyi, cezbedici halleriyle kabullenmek belkide. Farklı gözlerle aynı gözlükten baktık biz. Gördüğüm şey, yaptığı işe aşık bir adamdı. Saygısı sonsuz,sevgisi sınır tanımayan.