24 Aralık 2016 Cumartesi

Lucky Stars

lucky stars ile ilgili görsel sonucu

Yeni insanlar tanımak güzel şey. Yeni karakterler.. Bazı insanlar iyi ki varlar.Olması gerekenleri yanımızda aradığımızda beklenmedik şekilde yanımızda belirenler, kafamızı çevirdiğimizde bir paket çikolata bulduğumuz, en sevdiğimiz şarkının playlistte haddinden fazla çaldığı , tüm maneviyatın bizim modumuzun düzelmesi için seferber olduğu o anlar.. Hani gülümsemelerle dolu o mutluluk çemberinden insanın hiç çıkası gelmiyor. Ben çalıştığım yerde modu düşen arkadaşlarıma ''enerji veriyim dur '' diyerek sarıldığımı hatırlıyorum da. Enerji veren gibi görünsem de aslında ben besleniyordum bir nevi. Bazılarınlada göz göze sarılıyoruz. Baktığımızda birbirimize hemen düzeliyoruz, enerji içeceği gibi. İşte böyle insanlar hayattaki yegane şanslardan bazıları. Kalplerinin güzelliği gözlerine yansımış insanlar.

14 Aralık 2016 Çarşamba

Seçimler

Bazı seçimler bazen yaralıyor bazen ise iyi ki dedirttiriyor gerçekten. Hani arkanıza bakmanıza gerek olmaz ya bazen, omzunuzda hissettiğiniz o el yeter. Hani en ''mutlu'' anında yanındadır; sadece mutsuz olduğunda teselli etmek için değil, seni olduğundan çok daha mutlu etmek için. Böyle insanlara canımızı veresimiz gelir.Yaralayan şeyler, yersiz kötü seçimlerde var. Güvenimizi kıran, kalbimizi yerinden çıkartan. En samimi halimizle gittiğimizde bizi iten o eller aslında bizim hiç omzumuzda olmamış.Yüzümüze bakan o gözlerin umrunda olmamışız. Bunlar bizi yaralayan seçimler değildir bu arada. Bize iyi ki dedirten seçimlerdir. Farkına vardığımızda bir şeyleri iyi ki deriz çünkü ve farkına varmak güzeldir. Yapılan kötü seçimlerde bir kağıt kesiği gibidir; bir süre sızlar ve nihayet kaybolur, zamanla orada olduğunu bile göremezsiniz.

14 Kasım 2016 Pazartesi

Bazı şeyler değişmiyor

Bazı şeyler değişmiyor. Ciddiyim genel anlamda. Birine karşı bir şey hissetmekten vazgeçip başkasıyla olmak veya ani kararlarla anı yaşamak, ani kişilerle . Hatalar yapmak, hatalar yapılmasına neden olmak. Yeni dudaklar tanımak, yeni tenlere dokunmak. Değişmeyen şeye gelince, birinden etkilenmek denilen şey kolay veya birini öpmek ,sarılmak. Bazen seni seviyorum bile anlamsız , fazla kimilerine, kolay.. Bu andan itibaren devreye değişmeyenler giriyor. Zamanında çok sevip yine zamanında nefret etmek, zamanla yine sevmeye dönüşebiliyor. Özlem dediğimiz şey kaybettiklerini geri getirebiliyor, o asla gelmez dediklerini. Bir zamanlar hiçbir şeye değişemediklerini, sinirini de sevincini de birlikte yaşadıklarını...Sırada ne var bilmiyorum ama görüyorum ki her şekilde her halimi kabul eden bir gelecek var önümde. Bu gelecek, geçmişi önemsemeyecek kadar güçlü bir duvar gibi duruyor karşımda. Vurduğum yumruklarla, savurduğum yargılarla devrilmeyecek.

9 Kasım 2016 Çarşamba

Boşluk

Hislerinizin yorulmuş hissettirdiği oldu mu? Olur ya, fazla kullanmaktan. Sanki senelik seviyor gibi... yüzyıllık sevmiyor gibi. O his karmaşası insanı öyle bunaltır ki bazen düşünüldüğünde kendimizi bile anlamakta güçlük çekeriz. İnsanlardan kaynaklı bence bu. Hayatımıza soktuğumuz insan sayısı arttıkça çeşitleniriz bizde.Her birinden aldıklarımızla , ben dediğimiz şeyi oluştururuz. Kimi zaman sorgularız kendimizi, kim olduğumuzu. Buna boşluk denir. İçimizde kelebekleri hissetmediğimiz o anlarda hissederiz bu mereti. Noktayı dersime giren hocalardan birinin sözü ile koymak istiyorum. ''Varolan boşlukları kıymetli yapan etrafındaki doluluklar, dolulukları kıymetli yapan etrafındaki boşluklardır. Onları güzel yapan şey aralarındaki dengedir''.

24 Ekim 2016 Pazartesi

Beklenmedik

Bugün garip bir şey yaşadım. Şişhane metroda benim Kanadalı olduğunu tahmin ettiğim mavi gözlü Arap bir arkadaşımız bana yol tarifi sordu ve bundan mütevellit konuşmaya başladık. Biz metroya doğru yürürken baya muhabbet ettik yani. Sonrasında kendimizi bankta metro beklerken bulduk. Arkadaş burada iş dolayısıyla bulunuyormuş dönecekmiş yakında falan filan. Metro geldi biz bindik ve ineceğimiz yere tonla durak var. Tabi yine muhabbet ederken bulduk birbirimizi. Farklı dillerde bu kadar anlaşmak daha doğrusu hiç tanımadığın birinin öylece hayatına girmesi, senden bir şeyler alması, sana bir şeyler vermesi öyle güzel hissettiriyor ki. Sanki en yakınınla görüşmeyeli uzun zaman olmuşta konuşacak şeyler birikmiş gibi. Bana vaktimin olup olamadığını, kahve içip içemeyeceğimizi sordu.Zaten her ne olursa olsun tanımadığım biri ile ne o saatte ne de tek başıma böyle bir işe kalkışırım düşüncesi ile yorgun olduğumu, yetiştirmem gereken projeler olduğunu söyledim. Gayet anlayışlıydı sanki hiçbir şey olmamışcasına konuşmaya devam etti. İnme vakti geldiğinde ise ineceği duraktan iki durak sonra, yani benim durağımda indiğinden , tekrar karşı istikamete geçerek geri döndü. Maceramızda burada sonlandı. Diyeceğim o ki , kısa sürede olsa tanımadığım bir insanla bir şeyler paylaşmak, güncel meseleler ile ilgili tartışmak çok hoşuma gitti.Burada buna da yer vermek,ölümsüzleştirmek istedim. Teşekkürler Abdurrahman:)

Closer

                    Asla yaşlanmayacağız.
                                                                                                              Asla yaşlanmayacağız.
Yaşlanacağım ama içimdeki çocukla. Neşe vardır ya kaybedilmemesi gereken en önemli şeylerden biri. Bunu kaybetmediğimiz sürece hayatın getirdiği kırışıklıklar ve ak saçlarımız ile koltuğumuzda oturup en sevdiğimiz kitabı okurken bitki çayımızı yudumlayabiliriz. Bunu her zaman yapabilirsiniz evet ama o içinizdeki huzuru ve neşeyi hissedemeden ne içtiğiniz çay tatlı gelir ne de o koltuk rahat verir size.


Bazı şeyleri düşünmemek lazım

Çok düşünmeli miyiz?  bir şeyleri yaşamak için. hayallerimizin peşinden koşmak , o hep istediğimiz botu almak. İstediğimiz bölümü okuyamamak, keşkeler, gelecek korkusu. Beynimizi o kadar çok kullanırız ki farkında olmadan , ihtiyacımız olduğunda darmadağın olmuş hissederiz. Farkındalık aslında çoğumuzda olmayan. Farkında olamıyoruz , fark edecek hareketlerde yapmıyoruz açıkçası. Cesaret edebileceğimizi farketsek? güzel olduğumuzu? falanca insanın yapması demek bizimde yapabileceğimiz anlamına gelmesi? bizim neyimiz eksik? zamanı gelince alabileceğimizi o botu? . Hatırlıyorumda ilk işe başladığımda sadece bir hırka için kasada sıra yapmıştım insanları. Sırf ihtiyacım olup olmadığını düşünüyordum. Beni mutlu edip edemeyeceğini veya bana nasıl yakıştığını değil. Oysaki ilk maaşımla alacağım ilk şeydi. Arkadaşım dedi ki '' mutlu musun? al.'' konu müsrüflük değil veya ne deniyorsa. Aldım. Sizi ne mutlu ediyorsa onu yapın. Yanlış bölümde okumak, bir şeye paranızın yetmemesi  veya öz güven eksikliği. Aşın bunları. Hepsine sahip olacağınız hatta sahip olup da farkına varacağınız milyonlarca şey var bunlar bir yere gitmiyor, giden, akıp geçen.... zaman........

30 Eylül 2016 Cuma

Pes etme



                Nefesim kesilmiş haldeyim ama benim
Dayanma gücüm var
Koşuyorum şimdi gözlerimi kapatıp
Dayanma gücüm var
Pes etme, ben etmeyeceğim
Pes etme, hayır hayır hayır
Pes etme, ben etmeyeceğim
En büyük olmak için özgürüm,hala hayattayım
En büyük olmak için bu gece buradayım, en büyük
En büyük, yaşayan en büyük
En büyük, yaşayan en büyük
Nefesim kesilmiş haldeyim ama benim
Dayanma gücüm var
Koşuyorum şimdi gözlerimi kapatıp
Dayanma gücüm var
Ve evet dev dalgaların içine dalıyorum
Ama dayanma gücüm var
Ve evet koşuyorum ama yeteri kadar değil
Ve dayanma gücüne sahibim
Pes etme, ben etmeyeceğim
Pes etme, hayır hayır hayır
Pes etme, ben etmeyeceğim

Tanışıyor muyuz?

Bugün beni mutlu eden küçük şeyleri düşündüm , temiz yatak çarşafları gibi kokusuna bayıldığım, sabah uyuduğum ekstra 5 dk, eve geldiğimde çıkarıp bir köşeye fırlattığım çoraplarım hatta şekerli olan her şey gibi. Eskiden bu kadar kendime zaman ayırmazdım, kendimi bu kadar dinlemezdim. Sevdiğim şeyleri, sevmediğim şeyleri veya beni neyin mutlu ettiğini sıralayamazdım bir anda. Artık yapabiliyorum. Yazlıktayken yeni girdiğim bir topluluğa sorular sorduğumda garip tepkilerle karşılaştım. Hayattaki en büyük korkun ne? Olmazsa olmaz dediğin bir şey var mı ? ... zamanla fark ettim ki ben bir koleksiyoncuymuşum. Çevremdekilerin düşüncelerini,korkularını,sevgilerini biriktiriyormuşum. Halbuki soru sorduğum bu insanlar bile cevapları verirken çok zorlandılar. Kendilerine hiç sormadıkları soruları.Kendi cevaplarına şaşıranlar, başkalarının cevaplarına gülenler oldu ve cevaplardan çok tepkilere şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Atmosfer o kadar değişti ki, herkes birbiriyle konuşken buldu kendini ve izledim.Belki senelerdir birlikte olduğu arkadaşlarını yeni tanımaya başlamışlardı....

29 Eylül 2016 Perşembe

Hep hayatınızda olacak dostlara gelsin

Bugünün konusu biraz üzüyor ve düşündürüyor beni. En yakın arkadaşlarımdan biri Türk değil ve buraya geldiğinde tek istediği arkadaşlık edinmekti söylediğine göre. Bu insan dünyanın en iyi kalpli ve düşünceli insanı diyebilirim veya ben böyle biriyle hayatımda ilk defa tanışıyorum. Bu arkadaşım hayatında aşka yer ayırmamış bile etrafında en yakın arkadaşları varken. Bana söylediği şeyi asla unutmam ''sen,siz,en yakın arkadaşlarım güldükçe ben çok mutlu oluyorum. İşte bu bana yetiyor.Başka bir şeye ihtiyacım yok sizlerin etrafımda olması dışında.'' Bir insan bir insana ancak bu kadar değer verebilirdi ve adı aşk değildi. Başka bir şeydi siz koyun adını.Baktığında gözlerinin içinin parladığı, üzerine titrediği,bizi mutlu etmek için elinden geleni yaptığı  insanlardık biz. Bu ülkede olmayan ailesiydik. Şimdi üzücü kıs
ma geliyoruz. Biz daha onun hayatında yokken yine bizimde tanıdığımız bir kız ile çok yakın arkadaştı ve kız ne isterse maddi manevi verirdi tereddütsüz. Şimdi... Bunca okul senesinde her anını paylaştığın bir çocuğu nasıl yaz gelince bir kenara atarsın? bir süre mesaj atmamasını söyler, doğum gününü bile unutursun. Aklım almıyor çünkü bir tarafta sana her şeyini veren diğer tarafta umursamayan biri var. Arkadaşım bu yaz boyunca birkaç sefer ulaşmaya çalıştı yinede ama nafile. Defalarca söylememe rağmen daha yeni bir şeylerin farkına varmıştı arkadaşım ve artık biliyor. Onun adını bileğine yazdırmıştı, sanıyordu ki bu sonsuz arkadaşlık. Şimdi ise kapatmak istiyor,üzerine daha güzel bir şey inşa edecekti.... Tıpkı bizim gibi......

17 Eylül 2016 Cumartesi

Görünmez yükler

Bazen sorunlar öyle sorunlardır ki koşsakta kaçamayız saklansakta. Hayatta hep gül felsefesi bazen işe yaramıyor ne yazıkki. Hani hep diyoruz ya neysem oyum, içim neyse dışımda o. Yok. Değil işte. Zamanla bazı şeyleri içimizde tutmaya hatta değişmeye bile başlayabiliyoruz. Bu yüzden kimse demesin değişmem ben diye. Belki biz böyle değildik, değiştik. Gelelim bu konunun en can alıcı yerine. En beteride hayata, en kötüsünü yaşasakta devam edeceğiz kaldığımız yerden. İçimizde tuttuğumuzla birlikte güleceğiz yeniden. Dün ne yaşadığımızı unutamadan yeni bir güne başlayıp, gülecek birşeyler bulacağız. Yaşadıklarımızı çaktırmadan devam edeceğiz demek istediğim. Omuzlarımızda ki görünmez yüklerin izlerini kapatacağız. Güçlü olmak. Tüm mesele bu. Güçlü olun. Bu hayatta zayıf olmaktan zor birşey yok.

28 Ağustos 2016 Pazar

Sadece gülümse

Gülüşler insanı tanımlar, kimisi az güler ki ben az gülen insanlardan şahsım adına pek hoşlanmam. Bu demek değil ki çevremde sürekli kahkaha saçan insanlar isterim, gözleriyle gülmek tabirini severim ben. Herşeyin en içtenini ister en samimisini severim. Bir de gülüşüyle içimize huzur verenler, günümüze güzellik katanlar var.Peki nerden anlarız? Ben anladım. Uzuuun uzuuun bakışların altında yatan düşünceleri belki bilemeyiz ama içtenliği hissedebiliriz. Şu solumuzdaki sayesinde birçok şeyi anlarız aslında. Bana çok güldüğümü söylerler doğru. Çünkü bu hayatta yüzümü asmak yerine yapılacak daha değerli şeyler var.Sadece gülümse...

25 Ağustos 2016 Perşembe

Kokunuzdan hatıralara

İnsanların adını,yüzünü unuturuz birgün ama kokularını asla. Kokusunu severiz kimilerinin. Saçını koklamaktan kendinizi alamadığınız,  kullandığı vanilyalı esansları her yerde buram buram hissettiğiniz, üstünden parfümden çok yumuşatıcı kokusu aldığınız insanlar vardır elbet. Seneler önce doğum günümde çok yakın bir arkadaşım bana kullandığım parfümden almıştı , parfümümün adını bile bildiğini bilmiyordum. Şaşırdım. Üzerine iliştirdiği not "insanlar kokularıyla akılda kalır" gibi birşeydi. Tabii daha şairane.İşte demek istediğim koku izi denen şey peşimizi bırakmaz. Öyle güçlü bir duyudur ki bu, burnumuzdan hatıralarımıza bir kapı açar. Ulaştıkça onlara, hatırlarız. Unutamayız.

Dinle

Hava.... Rüzgar esiyor... Deniz öyle sakin ki. Öyle alıp götürüyor insanı. Dinlerim hep ben akan suyun sesini öyle alıp götürür beni. Herşeyden uzak denize yakın. Her kuma vuran durulmuş dalga sesi bizide durultur bir müddet. Düşündürür sakinlik. Saçımın , yüzüme çarpan esintiyle birlikte dans ediyor. Geçen gün oturdugum bankta, gözlerimi kapatıp odaklandığımı anımsıyorum. Yerde yuvarlanan yaprakların çıkardığı seslerle, agaç yapraklarının savruk hareketlerinin birleştiği bu günde dinlemekten oldukça haz aldım. Doğrudur. Dinleyemeyi bilmeyen insanlarla aynı havayı soluyoruz çoğu fakında degil sesinin.

11 Ağustos 2016 Perşembe

Hayat


Pişmanlıklarımdan asla pişman olmadım. Niye olayım ki? Hayat dediğimiz şey tamamen deneyimlerden oluşmuşken.... Bazen bir şeye üzülürüz, nedenini , neden olan kişiyi, kendimizi tartarız. Bir şeye seviniriz, sevdiğimiz şeyleri düşünürüz. Bunların hepsini deneyim yada pişmanlık olarak sonlandırmak kolay. Hiçbirimiz bunları deneyim olarak sonuçlandırmayız. Herşey bir deneyimdir oysa ki. Baktığımızda geniş pencereye, çok şey katar bize hayat. Sırf ağlamak için dram filmleri izleyen, hüzünlenmek için arabesk dinleyen çok arkadaşım var. Hayatlarına bakmadan, bazı şeyleri hissetmeye aç olanlar. Tüm bu açlıklar, doyumsuzluklar acaba iyi geliyor mu onlara?. Hayat yeteri kadar duygu yaşatırken bizlere, geniş pencereye bakamamak, bazı duygulara yetim olmak niye? Elde değil insanlar mum gibidir , yandığında çevresini aydınlatırken zamanla kendisinide tüketir....

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Hatıralar bizden öte

Hayatım boyunca hep bana alınan veya yapılan her hediyeyi saklamışımdır. Yani şu düşünce beni gerçekten üzüyor. "Eskiden değer veriyordum şu an vermiyorum" , "canımı acıttı", "canını acıttım". Zamanında hayatımda ilk defa bir çocuğa kutu içerisinde günlüğümü, kağıt üzerinde çizimden ilk animasyonumu, magnetlerimi, kartlarımı vermiştim. En derin duygularla, heyecanımın doruk noktasında onu ellerine tutuştururken aklıma ilk gelen şey , herşey bitsede, zaman birbirimizi bize unuttursada bu kutunun hep onunla olacağı düşüncesiydi. Zaman acımasız derler ya , acımıyor gerçekten. Duygularımızın paramparça olduğu zamanlardan bu zamana pişmanlık dolu günlere sayfa açıyoruz. Seneler geçti. Sordum. "Attın mı?". "Evet" dedi . Aklıma 16 yaşında gittiğimiz Duman konseri geldi; biletini kütüphanemin en üst rafında tuttuğum.... Normal bunlar, yaşanmışlıklara bağlı yapılan hareketler diyorsunuz bazılarınız. Sanırım ben kıyamıyorum atmaya hayatımdaki hayal kırıklıklarınında, sevinç ve heyecan dolu anlarında hatıralarını. Ben yaşadığım her anın bana kattığı güzellikleri olduğunu düşünen biri olarak, hatıralarımı çöp kutusuna terk edemiyorum. Mesela 3 tip defterim var benim, içinde çocukluğum yatıyor. Arada okuyorum, hatırlamaya ihtiyacım olduğunda. Her insanın hatırlamaya ihtiyacı vardır. Hatırlamaya ihtiyacı olmayanlar zaten unutmak istiyordur, ne acı çünkü hatıralar bizden öte.

4 Ağustos 2016 Perşembe

California dreamin

Yaptığı işe gönülden bağlanmanın , emek vermenin en yakın örneğiyle tanıştım iki gün önce. Bana heyecanlarını, stüdyoda prova esnasında karşısındaki arkadaşıyla aynı duyguya girip birbirlerine baktıklarındaki aldığı hazı, California'ya gitme hayalini yakında gerçekleştireceğini, kendi parasıyla araba alma düşüncesini, hatta ilk şarkı sözlerinden bir cümleyi koluna yazdırdığını anlattı. Etkilendim. Kolundaki dövmelerin , aklındaki fikirlerin, yaşamındaki cesaretin etkisinde kaldım. En güzelide duyduğunu duyabiliyordum. Gördüğünü görebiliyordum. Hayatımdaki neredeyse herşeyin zıt olduğu bu adamla tek ortak noktamız buydu. Sanat. Görmek, duymak, yaşamak, hissetmek. Bir yere bakarken tadını çıkarmak. Çoğu sıkıcı gelen şeyi, cezbedici halleriyle kabullenmek belkide. Farklı gözlerle aynı gözlükten baktık biz. Gördüğüm şey, yaptığı işe aşık bir adamdı. Saygısı sonsuz,sevgisi sınır tanımayan.

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Alışmak

Bence birinin  "sesin beni mutlu ediyor, bi sesini duymak istedim" diyip araması, "ne zamandır görüşemiyoruz" diyip buluşmak istemesinden çok daha mutluluk verici. Durup dururken sesimi duymak için arandığım, hani sesimin bile yetmesi.... Nasıl bir samimiyettir bu bilmiyorum. Bazı duygular tarif edilemez ya , heh bu o. İnsanlar o kadar alışmış ki telefonlaşmaya, anlık kararlarla görüşmeye. Bazı değerler yerini alışılmışlıklara bırakmış. Alışmak hiç bu kadar kötü olmamıştı. Farkındalıklarımız azaldı.

28 Temmuz 2016 Perşembe

Anı yaşa

Ağzının tadını bilen insanlar lazım. Şöyle sabah kulaklığını takıp deniz kıyısında yürümek için uyanan , geçerken bir simit alıp keyfine kaldığı yerden devam eden. İşte demek istediğim bu. Hayatın tadını çıkararak yaşamak , iliklerine kadar..... Arabanın dışında oturan arkadaşlarına katılmadan içeride açtığı müziğin gitar solosuna kendini kaptıran. Yaşını önemsemeden deniz kıyısında yuvarlanıp gelen dalgalara doğru atlayan. Sesinin güzel olmamasını umursamadan çılgınca şarkı söyleyen. Langırt oynarken yerinde duramayıp ordan oraya zıplayan. Küçük mızmızlıklar yapıp çevresini kahkahaya boğan. Düştüğü komik durumları durmadan hatırlatıp kendi kendine gülen. Yaşıtları voleybol oynarken yanına gelen 4 yaşındaki çocukla kumdan kale yapan. Kendi olan insanlar.Tüm ihtiyacımız olan şey bu. Bu yemeğin ana malzemesi tadını çıkarmak, belki seneler sonra içinde bulunduğun günleri gülerek hatırlamak. Anı yaşa.

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Çevre

Neye göre yaşıyoruz yada kime göre. Hep şu algı beni rahatsız etmiştir " çevre ne der". Özellikle dişiyseniz bu tarz tabirleri hep işitirsiniz. Çevreye bağlı yaşamak insanı yapmak istediklerinden hedeflerinden soğutur kesinlikle. Gününü mahveder, yaşadığı yaşacağı anları hep bir endişeyle doldurur.Hep merak etmişimdir. Bu algı ne zaman peşimizi bırakacak? Hiçbir zaman . Hep üstümüze yapışan bu "çevre" hep üstümüzde kalacak. Ailemizin göz yumduğu bizim göze aldığımız çoğu eylem son bulacak. Nedir bu eylemler? Misal saat 12 de evde olmak, bir tatil beldesinde. Etrafındaki erkek topluluğu senin beraber büyüdüğün kitle olsada , "çevre " hep bunu ayıplayacak. Ayıp bişey yokken ortada. Anlam veremiyorum çünkü sahile arabanı çekip vampir-köylü oyunu oynayan bir topluluk ne gibi bir ayıp davranış sergileyebilir? Tek bir cevap var; önyargı. Önyargı insana herseyi yaptırabilir. En can alıcı şey işte bu. İnsanların bilmeden savurduğu yargılar. Belkide hiç tadamadığı şeyleri başkasında görmek, görmediği adetlerle o ilk tanışma. İşte tüm bunlar hayatın bizi zorladığı o evrenin başlangıcı. Çevre baskısıyla sürdürülen hayatın.

23 Temmuz 2016 Cumartesi

Adın gerçekten senin mi?


Birisi ansızın senin adın ''..'' olmalıymış deseydi ne derdin?  Heh işte bugünün konusu.Nasıl mümkündür? Adı Merve olan birine Mine adını uygun görmek, Ceyhun'a Hikmet, Selçuk'a Savaş...Kafamızda kurduğumuz bu etiketler anılardan mı ibaret kişilerden mi ? Eğer anılarımız bize bunu yaptırıyorsa nasıl oluyor da ismini verdiğimiz kişiyi tanımlayamıyoruz. Savaşı, Hikmeti, Mineyi. Nasıl oluyor da tanımadığım kişileri başkalarına uygun görüyorum. Kişiye göre değişmesi bir kenara çoğu insanın bundan haberi bile yok. İsim yakıştırmaya devam ettiğimde şaşkın ifadelerle bana bakan arkadaşlarım var... Bu konunun ucu öyle açık ki ne yazık ki kesin bir cevap yok. Çok yakın bir arkadaşım ile bu konu hakkında uzun uzun konuştuk ve bana şunu söyledi. ''Bu aynı kırmızıyı birine sormak gibi, herkesin kendine göre bir tanımlaması vardır, kimisi de kırmızıyı bilmez''

Girişkenlik mi? Cesaret mi?


Girişkenlik mi ? Cesaret mi? yoksa ikisi de mi?. Bana çok girişken olduğumu her ortama uyum sağladığımı söylüyorlar yalanda değil. Çoğu zaman çekinmeyi bir kenara bırakıp cesaretli olmak gerek. Hayatımızda keşkelerin yeri olacak elbette ki ama ben denediğim için keşke demeyi, denemediğim için keşke demeye yeğlerim. Her keşke bir deneyimdir bunu yaşadığım bir çok anı var bununla ilgili şimdi bir tanesinden kısaca bahsedeceğim. Gittiğim bir tatil beldesinde langırt oynayan bir topluluğun arasına girip ''bende oynayabilir miyim?'' demiştim ve sonra o çocuklardan biri benim çok iyi bir arkadaşım haline gelmişti.Eğer o gün o cesareti göstermeseydim bu insanı hayatıma sokmuş olmayacaktım oysaki her insanın hayatımıza kattığı bir değer vardır öyle değil mi... Bence de öyle.. Şu önyargı var ya, aslında çoğu insanın problemidir bu. Bir mekanda  full time çalışan bir elemanın aslında üniversite öğrencisi olduğu, hızlı okuma kursuna gittiği hatta ingilizce seviyesinin gayet iyi  olduğunu veya çalıştığım mağazadaki güvenlik abimizin çok güzel şiirler, hikayeler yazdığını ve her yabancı müşteri geldiğinde bana bazı ingilizce kelimelerin anlamlarını sorduğunu gördükçe insanların görüntüden ibaret olmadıklarını görüyorum. Görüntü dediğim aslında ilk bakışta akıl edemeyeceğimiz fakat zamanla öğrendiğimiz gerçekler...  Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi, düşüncelerin soluk ışığı bulandırıyor yürekten gelenin doğal rengini.. demiş Shakespeare.

12 Temmuz 2016 Salı

Aynı kitabın altında


Yakın zamanda fark ettiğim bir şeyi paylaşmak istiyorum. Eskiden hatırı sayılır sayıda okuduğum kitaplarıma nazaran şu birkaç senede hiç zaman ayıramadığımı fark ettim. Bununla ilgili bir toplumsal sorunumuzda var tabiiki olmaz mı.... Yakın zamanda yaşadığım bir olay ile başlamak isterim. Elimde paracard ile dolandığım şu birkaç günde nakit param kısıtlıydı.Yazlığımızın bulunduğu çevrede bir kitapçıya rastladım. Almak niyetinde olduğum birkaç kitapla ilgileniyordum fakat alışverişimi kart ile yapmak durumundaydım ama malesef ellerimde kitaplarla ödemeye gittiğimde pos cihazının daha gelmediğini öğrendim. Garip bir şekilde kibar abimiz ''al götür sonra verirsin sorun değil'' demez mi? Aynı şekilde birkaç sefer daha uğradım ve hala gelmediğini öğrendim. Bu süreç içerisinde kitaplarım bitiyor ve yenilerine ihtiyaç duyuyordum. Abimiz'e öbür gün döneceğimi, ancak 2-3 hafta sonra gelebileceğimi söylediğimde, ısrarla benden para almadı, ''gelince verirsin'' dedi. O gün naktimi bir şekilde toparlayıp abiye verdim. Bozuklukları tekrar sayıp emin oluyordum ki ''çıktığı kadar. Sayma'' demişti. Şaşırdım çünkü günümüzde kim bu şekilde davranıyor?. Gelelim yazlıktaki son günüme, yeni kitap almak için tekrar gittim iki kitap seçtim ve pos hala gelmemişti. Abi tekrar rahat tavırlarıyla benden para almamakta ısrar etti. O gün ben ödedim tabiki ödemesine birde bana 20 tane kitap ayracı uzattı.. kullanırsın al... Abi ne yapıyım bunları?. Gelelim toplumsal sorunumuza. Şimdilerde anlıyorum bu güzel abimizi. Para verme yeterki oku. Babamdan öğrendiğim kadarıyla emekli öğretmenmiş.Kitaplar çok ucuzdu ama anladığım kadarıyla pekte önemi yoktu... Kitapların dudak uçuklatacak fiyatlara satılmasına tamamen karşıyım, fiyatına bakıp almadığım birçok kitap olmuştur yoksulumuz ne yapsın?. Keşke her yerde bu abiden olsa da kitabını okumaktansa filmini izlemek alışkanlığı ortadan kalksa. Allah aşkına kitaptan bahsediyoruz?

Simitçiiiieğğğ


Güneşin vücuduna değdiğinde verdiği o his. O hafif esintinin yüzüne çarpması. Simitçilerin sesleri. Yazın tanımıdır benim için. Basit ama anlam dolu. Şu an gölgede uzanmış kulağımda kulaklık , doya doya yaşıyorum sahilimizin güzelliklerini. Görüş açımdaki koyu yeşil , kahverengi karışımı daglarla , mavi beyaz pamuk helva bulutlar huzur veriyor. Diyorum ki bir de çayım olsa..... Dediğim gibi hayattan zevk alarak yaşamak için herşeyin tadını çıkarmak gerekiyor. Sahile inmek için illa denizi sevmen gerekmiyor yani. Sadece zevk almayı bilmen gerekiyor....

23 Haziran 2016 Perşembe

Yolda olmak
















Yolda olmak... Zihnen, fiziken. Birçoğumuz farklı diyarlarda yaşamanın nasıl bir his olacağını düşünmüşüzdür mutlaka. Kimimiz aklından bile geçirmek istemez bu düşünceyi çünkü o zaten aşıktır ülkesine. Kimimiz o vazgeçemediği, doğup büyüdüğü yerden bir gün sıkılır. Kimimiz hiç oraya ait hissetmemiştir bile. Atlayıp Malta'da dil öğrenmek veya Hawaii'de bir vegan kampında her gün meyve yemek, İspanya'da bir kasabada yaşamak... Aslında hayal kelimesini biz kendi anlamından çok, insanların kattığı anlamlardan biliyoruz. Bunlar sadece ''hayall!!!''. Hayır.Şu algıyı kaldırmak istiyorum. Evet hayal diye bir şey vardır, gerçektir,gerçekleşir. Hayalin varsa yoldasın demektir..

20 Haziran 2016 Pazartesi

Heyecan

 Hayattaki en büyük korkularımdan biridir heyecanımı kaybetmek. Bir gülüşün seni ele geçirmesine izin vermek veya beklenmedik bir anda çalan kapıya koşmak yada başarının getirdiği kalp çarpıntısı, aşk.. Aynı bozuk bir plağın ritmini tekrarlaması gibi olurdu hayat, alışagelmiş,sıradan... Kendimizi bir gölün akıntısına bırakmak gibi olmalı oysa ki , öyle belirsiz, öyle kıpırtılı. Sonunu bilmediğimiz bir serüvene çıkmak gibi olmalı öyle gizemli, öyle doğaçlama.İşte ben bir gün o 80 yaşındaki teyze olmak istiyorum, içindeki çocuğun hala orada olduğu..

19 Haziran 2016 Pazar

Baba

Başlık aslında bu yazının ne kadar duygusal bir sona bağlanacağı sinyallerini veriyor değil mi?. Bazılarımızın bu başlığın kelime anlamını bilmiyor olması ne kadar acı. Aslında olay kelime anlamı değil çünkü kelime anlamına bakarsak baba olmak çok kolay. Hadi şimdi bizi biz yapan silahlarımızı ortaya çıkaralım ve bu kelime üzerinde tekrar düşünelim. Sözlüklerden, alışılagelmiş tanımlamalardan çok bize ne ifade ettiğini idrak etmeye çalışalım. Ne yaparsam yapayım, ne yaşarsam yaşayayım, ne istersem isteyeyim omzumdaki o tombul elin hissidir benim için baba. Daima desteğinin benimle olduğunu bildiğim, hayır dediğinde bile nazımın geçtiği tek kişidir o. He bir de fırından aldığımız sıcak ekmeğin ucunu yeme zevkini paylaşmak yok mu... Umuyorum ki, bu dünya onların ne kadar harika ve özel olduğunu her gün hissettiği bir yer ve Babalar Günü de bunların onlara sadece hatırlatıldığı bir gün olur.

18 Haziran 2016 Cumartesi

Kağıtlarda hisseder

Temeline bakarsak hepimiz bir hücreden geliştik....Var olduğumuz halimiz üstüne çok şey biriktirdik. Çok engeller çıktı belki veya bir çok ummadığımız şeyler gelişti,anlam veremedik önce, belki vazgeçtik, belki devam ettik, bilmiyorum çok belirsiz bir son bu.Boşlukları siz doldurun.Şu an önümdeki kağıda bakarak bunları düşünüyorum. Aslında başlangıçta göz için çizdiğim küçük yuvarlak, belirli belirsiz kafa hatlarını göstermek için çizdiğim çizgiler.. Hepsi başta anlamsız gibi görülür. Ta ki içindeki güzellikleri görmeye başlayana kadar. Güzellikler? hepsi birer hayal gücünden ibaret, birazda sevgi, heves...
Şu an yine aynı kağıda bakıyorum, o çizdiğim yuvarlaklarda bana dolu dolu, duygulu duygulu bakan bir şey var. Gurur duyuyorum kendimle çünkü bir kağıda can verdim az önce. Onun bana benim baktığım gibi duygulu bakmasını sağladım.Biri size , kağıtlarda hissedebilir deseydi ne derdiniz? Bunun cevabı en başında çizdiğim o yuvarlakların duygulu bakışlara dönüşmesinde saklı.

17 Haziran 2016 Cuma

Dinle,hisset,yaşa
















Bazen sadece dinlemek, hissetmek gerek. Aslında bir şeylerden hep bir anlam çıkarmaya çalışma durumu vardır ya , ''dur dur ben biliyorum bu şeye benziyor'' . Yakın zamanda duyduğum bir olayı anlatmak istiyorum.Ülkenin birinde, sanat galerisinde, adamın biri yere bir gözlük koymuş. Duvar kenarında duran bu gözlüğü orayı gezmeye gelen ''sanat severler'' görüp eser zannedip fotoğraflamaya başlamış. İlgimi çekmişti bu olay tabi ki. Bu olaya çevre etkisi de diyebiliriz.Etiketlenen şeylere etiketlendiğini bilmeden yapılan yorumlar asıllarından çok farklı oluyor. Misal, lise dönemimde edebiyat hocam tahtaya bir kaç cümle yazıp bunun hakkındaki eleştirilerimizi istemişti. Cümlelerden argoluk akıyordu, kelimelerin çoğuda bir hayli absürddü, Tabi ki yorumlar çok hayranvari değildi. Hocamızın bunun çok ünlü bir yazarın çok ünlü bir kitabından alıntı olduğunu söylemesiyle bakış açımız değişmişti.Artık bunun beğenilebilecek taraflarıyla, bize katacaklarını düşünerek dakikalar geçirmiştik. kısacası onun kabullenebileceğimiz taraflarını arar olmuştuk. Bakış açısı.. o görünmez gözlüklerimiz... hani arada tozlanan ,bizimde arada bir temizlemeyi hatırladığımız. Ne kadar temizlesekte hep orada olan...

Eşsiz

Hiç tanımadığın karakterler, mimikler, bakışlar, hepsinden farklı anlamlar akıyor sanki. Kimisini bir yerden çıkarıyor gibi oluyorsun, kimisini de sanki senelerdir tanıyormuşsun gibi..... çok kişi girer hayatımıza bazen beklenmedik, bazen de sanki zaten bekliyormuşsun gibi. Kimisi için hayatından bir oda ayırırsın, kimisine de o evin kapısını hiç açmazsın. Ne garip değil mi? hepimizin ham maddesi aynı, hayatın kattıkları farklı.Ben hayatın o kattıklarını da bizden aldıklarını da seviyorum çünkü bizi biz yapan tüm bunlarda saklı.

16 Haziran 2016 Perşembe

Yükseğe daha yükseğe/ Up&Up

''Bir tuvalin üzerine öğün öğün çalışıyorum''.
''Fırtınanın altında bir şemsiye diyor ki ,
acıyı dindiren zehirle oturuyorum.''
''Bir olukta yatıyorum ve ayı hedefliyorum, bir okyanusu kaşıkla boşaltmaya çalışıyorum''
''Evet büyümek istiyorum, evet hissetmek istiyorum, evet bilmek istiyorum, nasıl iyileşebileceğimi görmek istiyorum''
Hayat bir o kadar güzel ve karmaşık, bazen geriye dönmen gerekir bazen ileriye sarman. Bazen yükselmek uçlarda yaşamak gerekir.
Sen hangisisin?

1 kutu süt


Yolda gördüğümüz dilenen veya dilenmeyen her evsiz insana bakmadan geçeriz?  Para istediklerinde niye çalışmıyor veya kendi kendimize ' gerçekten dileniyor mu ki ?' diye sorup mendil sattıklarında da  gözümüzü kaçırırız. Bu sefer bir değişiklik yaptım. Taksimde gördüğüm her çocuklu evsizlere süt dağıttım. O minnet dolu bakışları anlatamam kelimelerle. Çocuk ilk defa içmişti çilekli süt belki...
Her gördüğüm mendil satan teyzeden mendil almaya çalıştım. Arada bir bunu yapın çünkü onların amaçları ne olursa olsun aldığım o gülümsemelerin verdiği huzuru hiçbir şeye değişmem.

Çoraplar

Ben bir aktif çorap giyici olarak bu bağımlılığım üzerine konuşmak istiyorum. Ayakkabılarımdan dışarıya sarkıttığım bazen ise dizime kadar çektiğim hatta kış günlerinin vazgeçilmez pamuklu çoraplarıyla birlikte içilen o kahveler..... işte mutluluk bu , bazen hediye edilen bir çift çorap bile dünyanın en büyük mutluluğu haline gelebiliyor. Size bir örnek vereyim, en yakın arkadaşım tam bir çorap hastası. Onunla tanıştığım ilk zamanlardan beri dikkatimi çeken şey, ruh haline göre değişen çorapları. Bir keresinde hiç unutmam, iş yerinde beyaz converse tipi ayakkabılarından bileklerine çektiği pacmanli çorapları....

Naturalidad


Aslında her şey daha iyisi için değil mi? Daha pürüssüz daha düzgün daha porselen bir cilt. Niye hep daha bizim olmayan şeyler istenir ? Daha “herkesleşmek” istenir?.insanlar kendilerinden uzaklaşıyor, benliklerini, karakteristik özelliklerini kaybediyorlar ve buna güzellik diyorlar. Bir zamanlar doğallığın altın olduğu yerde şimdi yapaylık moda oldu. Ama bugünlerde şunu bilen ve bunun için çabalayan insanlar gerçekten güzel insanlar, “doğalsan sen en güzelsin asıl sen’i unutma.

Merhaba



Merhaba..
Ne güzel kelimedir bu. Çok sevdiğim bir büyüğüm anlamının ''selam, ben zararsızım '' demek olduğunu söylemişti. Etkilendim çünkü aslında bu kadar sık kullandığımız bu kelimenin içinde yatan bu derin anlam o kadar sindirilmiş ki hiç bu açıdan bakmamışız ona. Artık merhaba kelimesini çok kullanır oldum. Selam! ben zararsızım